Kocaeli’nin Kandıra ilçesine bağlı Karadeniz kıyısında ve
Karadeniz’de bulunan nadir adalardan birine ev sahipliği yapan Kefken, Kerpe ve
Cebeci’nin tam ortasında bulunur.
Karadeniz kenarında olması sebebiyle denizi
bazı günlerde dalgalıdır. Kefken diğer tatil yörelerine göre az gelişmiş bir
tatil yöresidir. Halkı genellikle emekli insanların oluşturduğu Kefken, yazları
turistlerin uğrak yeridir. İstanbul, Kocaeli ve Sakarya’dan gelen yerli
turistler, hafta sonları Kefken’i şenlendirir.
İstanbul Kefken arası 2 saat
sürmektedir. Tem otoyolundan İzmit’e varınca Kandıra tabelalarını takip edip
Kefken’e ulaşabilirsiniz. Konaklamak için yer bulmak oldukça kolaydır. Fakat
lüks otel arayışında olanlar için böyle bir konaklama şekli yoktur. Genellikle
pansiyonlar mevcuttur. Karadeniz’in geçiş noktası olduğundan, balıkçılık
ilerlemiştir.
Kefken zaten balıkçı köyü olarak da bilinir. Değişik balıkların
lezzetine bakmak, kendi tuttuğunuz balıklarla daha da zevkli hale gelir. Eski
tarihlerden kalma deniz feneri de birçok gemiye hala kılavuzluk eder. Deniz
feneri genellikle, Trabzon, Amasra ve Ereğli gemilerine yol gösterir.
Denizinde
bol miktarda deniz anası görmek mümkündür. Kefken’de daha çok Ağustos ayında
görülen deniz anaları; Eylül ayında pek görülmezler. Yinede denizine girilirken
dikkatli olmakta fayda vardır. Kefken’in pembe kayaları da oldukça ünlüdür.
Pembe kayalar denizin hırçın dalgaları sayesinde sürekli şekil değiştirirler.
Devamlı kopan parçaları sayesinde; değişik şekillerde oluşumlar meydana gelir.
Pembe renkte olan bu kayalar turistler için güzel fotoğraflar demektir.
Renginin ve şekillerinin ilginç olması turist sayısını çoğaltır.
8 kilometre
uzaklığında Kuzeydoğu yönünde bulunan Kefken Adası da görülmesi gereken
yerlerdendir. Kefken’in Kumcağız sahilinde denize girmek ayrı bir zevktir.
Kumları o kadar incedir ki; elinizle tutmaya kalkıştığınızda parmaklarınız
arasından akıp gider. Bu denli güzel kumsalı olan bir yerde denize girmek,
kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Kefken’de askeri kamp bulunur. Askeri
kamplar oldukça ilgi görürler.
Hem sahilinin temizliği hem de yapılan hizmet
dolayısı ile oldukça revaçtadır. Kefken tatil yöresi anlatıların dışında da
güzellikler barındırır. Kafanızı dinlemek adına, anlatılamayan güzelliklerini
gözle görmek için geç kalmış sayılmazsınız.
Gidilecek mekanlar, gezilecek yerler, gezilmesi gereken yerler, gidilecek mekanlar, görülmesi gereken yerler, istanbulda gezilecek yerler hakkında bilgiler
Pages - Menu
▼
Yedigöller
Bolu iline 42 km uzaklıkta bulunan
Yedigöller, doğanın enfes bir sunumudur.
İnsanoğlunun tahribata daha başlamadığı, birçok doğal güzellikleri barındıran Bolu'nun Kuzeyinde yer alan Yedigöller’e adını veren irili ufaklı yedi adet göl bulunmaktadır. Yeşilin her tonunu barındıran Yedigöller kamp alanı için çok uygundur. Kamp yapmayı seven onlarca insan Yedigöller’de kamp yapmanın zevkine varır.
Üzerinde bulunan göllerin isimleri; Deringöl, Büyükgöl, Seringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl, Sazlıgöl'dür. Yedigöller’de kalınacak yerler sınırlıdır. Kamp alanlarının çokluğu, insanların devamlı kamp yaptığı kanısını da doğurmuştur. Aile ile gidildiğinde kalınacak bungalov tarzı evler bulunur. Bu evlerde kalınmak istenildiği takdirde, daha önceden rezervasyon yaptırmak iyi olacaktır.
Fiyatları ise otel fiyatlarıyla eş değerdir denebilir. Özellikle de yaz günleri turist akınına uğrayan Yedigöller, adeta saklı cennetti andırır. Ormanlık alanına bir çok hayvan kazandırılmaya çalışılmaktadır. Yol üzerindeki tabelalardan da bu durum açıkça görülebilir. Ormanlarına geyikler bırakılmış ve geyik popülasyonunun artması amaçlanmıştır.
Yedi göller'de sabah yürüyüşlerinin tadına doyulmaz. Oksijen açısından çok zengin olan yürüyüş parkurlarında; yaşlı, genç herkes sabah yürüyüşüne çıkar. Sonbaharda yeşilin, kırmızının ve sarının tonlarına bürünen Yedigöller fotoğraf çekme merakı olanlara büyük sürprizler yaratır.
Hiç bir telefon operatörünün çekmediği yerde, dış Dünya ile irtibatı kesip kafanızı dinlemek daha kolay olacaktır. Bu durum dinlenmek isteyenlere tam anlamıyla huzurlu bir tatil sağlar. Yolları her daim yapım aşamasında olduğundan, yolların bozukluğuna dikkat edilmelidir. Bir süre bozuk yolda gidilip yorulduktan sonra, eşsiz bir doğa harikasıyla kucaklaşmak çekilen eziyeti fazlasıyla unutturur. Gülen kayalar ve dilek çeşmesi de Yedi göller’de görülecek güzellikler arasında yer alır.
Yemek yönünden pek gelişmiş bir yer olmadığından, çoğu kişi mangal yapar.Milli parkında insanlar günün stresini atarak, göllerin efsanevi hikayelerini anlatırlar. Yedigöller, herkesin gidip bir daha görmek isteyeceği bir cennettir. Anlatılanlar hayal dünyanıza bir kapı daha açtıysa, muhakkak hayalinizi gerçekleştirin.
İnsanoğlunun tahribata daha başlamadığı, birçok doğal güzellikleri barındıran Bolu'nun Kuzeyinde yer alan Yedigöller’e adını veren irili ufaklı yedi adet göl bulunmaktadır. Yeşilin her tonunu barındıran Yedigöller kamp alanı için çok uygundur. Kamp yapmayı seven onlarca insan Yedigöller’de kamp yapmanın zevkine varır.
Üzerinde bulunan göllerin isimleri; Deringöl, Büyükgöl, Seringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl, Sazlıgöl'dür. Yedigöller’de kalınacak yerler sınırlıdır. Kamp alanlarının çokluğu, insanların devamlı kamp yaptığı kanısını da doğurmuştur. Aile ile gidildiğinde kalınacak bungalov tarzı evler bulunur. Bu evlerde kalınmak istenildiği takdirde, daha önceden rezervasyon yaptırmak iyi olacaktır.
Fiyatları ise otel fiyatlarıyla eş değerdir denebilir. Özellikle de yaz günleri turist akınına uğrayan Yedigöller, adeta saklı cennetti andırır. Ormanlık alanına bir çok hayvan kazandırılmaya çalışılmaktadır. Yol üzerindeki tabelalardan da bu durum açıkça görülebilir. Ormanlarına geyikler bırakılmış ve geyik popülasyonunun artması amaçlanmıştır.
Yedi göller'de sabah yürüyüşlerinin tadına doyulmaz. Oksijen açısından çok zengin olan yürüyüş parkurlarında; yaşlı, genç herkes sabah yürüyüşüne çıkar. Sonbaharda yeşilin, kırmızının ve sarının tonlarına bürünen Yedigöller fotoğraf çekme merakı olanlara büyük sürprizler yaratır.
Hiç bir telefon operatörünün çekmediği yerde, dış Dünya ile irtibatı kesip kafanızı dinlemek daha kolay olacaktır. Bu durum dinlenmek isteyenlere tam anlamıyla huzurlu bir tatil sağlar. Yolları her daim yapım aşamasında olduğundan, yolların bozukluğuna dikkat edilmelidir. Bir süre bozuk yolda gidilip yorulduktan sonra, eşsiz bir doğa harikasıyla kucaklaşmak çekilen eziyeti fazlasıyla unutturur. Gülen kayalar ve dilek çeşmesi de Yedi göller’de görülecek güzellikler arasında yer alır.
Yemek yönünden pek gelişmiş bir yer olmadığından, çoğu kişi mangal yapar.Milli parkında insanlar günün stresini atarak, göllerin efsanevi hikayelerini anlatırlar. Yedigöller, herkesin gidip bir daha görmek isteyeceği bir cennettir. Anlatılanlar hayal dünyanıza bir kapı daha açtıysa, muhakkak hayalinizi gerçekleştirin.
Kaputaş Plajı
Antalya sınırları
içerisinde yer alan Kaputaş Plajı Kaş ve Kalkan ilçeleri arasında bulunur. Kaş
yolu üzerinden geçerken mola vermek istediğinizde Kaputaş Plajı'nı ziyaret
edebilirsiniz.
Kaputaş Plajı’nın kumsalı yok gibidir. Çakıl taşları bol şekilde
mevcuttur. Sahili de oldukça dardır. Çevresinde büyük kayalar eşlik eden
Kaputaş Plajı’na 2008 yılına Dünya’nın en seksi plajı seçilmiştir. Neye göre
seçildiği bilinmese de en büyüleyici plajlardan biri olduğu gerçektir. Uzun
merdivenli bir yoldan Kaputaş Plajı’na inebilirsiniz. Plajın el değmemiş
olmasının nedeni; 188 basamaktan oluşan merdivenleridir.
Bu merdivenleri
görünce çok şaşırırsınız. Nasıl olurda bu kadar uzun merdiven yolunun altında,
böyle bir güzellik olur diye düşünürsünüz. Merdivenlerin başından denize
bakınca, gördüğünüz manzara karşısında heyecanlanırsınız. Mavinin her tonunu
bir arada görmek, sadece Kaputaş denizine özgüdür. Mavi, turkuaz ve lacivertin
tonlarında olan denizine girmek için, o uzun basamakları çok kısa sürede inmeye
başlarsınız.
Denizi oldukça dalgalı olup, sizi her defasında sahile atmak için
çabalar. Ayrıca deniz suyu oldukça serindir. Yer altından gelen kaynak suları
deniz suyuyla bu noktada karışmaktadır. Her an derinleşen denizine karşı
temkinli olmakta fayda vardır. Kaputaş Plajı’na giderken yanınızda şemsiye
götürmeniz iyiliğinize olacaktır. Çok sessiz olan bu plajda, bu kadar az insan
olmasının sebebi keşfedilmemiş bir güzellik olmasıdır.
Büyük kayalarının
dibinde Güneşten saklanıp, hafif bir öğle uykusuna dalabilirsiniz. Kekik
kokuları ile birlikte, denizden gelen dalgalar size ninni söyler adeta. Kaputaş
size fotoğraf çekmek içinde güzel görüntüler sunar. Mavinin bu kadar çok tonu
içinde fotoğraflayabileceğiniz güzel deniz manzaraları bulabilirsiniz. Bazı
zamanlar plajında 10-15 kişilik gezi grupları görmeniz olasıdır.
Ne zaman
giderseniz gidin, bundan daha fazla insan göremezsiniz. Keşfedilmemesi
kesinlikle doğallığının korunmasında etkilidir. İnsan elinin değdiği her yer
zamanla yapılaşır ve doğallığını kaybeder. Bu durum Kaputaş için geçerli
değildir. Sahilinde kafa dinlemek ve size nerede olduğunuzu unutturacak olan
Kaputaş’ı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Ömrünüzde ilk kez böyle bir deniz
göreceğinizi Kaputaş’a ayak basmadan anlayamazsınız.
( 4. fotoğraf Tufan PINAR'a aittir. )
( 4. fotoğraf Tufan PINAR'a aittir. )
İğneada
İğneada, Kırklareli’nin Demirköy
beldesine bağlı eşsiz ormanlarıyla ünlü Bulgaristan sınırı yanındaki saklı
cennettir.
İstanbul’a yaklaşık 3 saat uzaklıkta olan İğneada’nın ayrıca
Karadeniz’de kıyısı bulunması sebebiyle denizi biraz dalgalı ve hırçındır.
Kendi arabanızla giderseniz, İğneada’nın güzelliklerine daha yakından şahit
olursunuz.
Longoz ormanları çok meşhur olan yere yapılan yolculuk sırasında, yol boyunca size eşlik eden sık ağaçları ile birlikte nasıl bittiğini anlamazsınız bile. Kuşların cıvıltısı ve ormanın yeşilliği sayesinde, tatlı bir tatil başlangıcı yaptığınızın farkına varırsınız.
Fakat yollarında dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Yolları bozuk olduğu için fazla hız yapmak, sakıncalı olacaktır. Hem arabanızı yavaşca sürebilir, hem de geçtiğiniz yolların doya doya tadını çıkarabilirsiniz. İğneada’nın Beğendik köyü de görülmesi gereken yerlerdendir. Kumsalında incecik kumlar bulunur.
Beğendik sahilinde denize girilmeden dönülmemelidir. İğneada’nın yerli halkının çoğu pansiyon işletmeciliği yapar. Turistik açıdan değere sahip olduğu için, hemen hemen her ev pansiyon işletmeciliğine başlamıştır. Kalacak yer bulmak hiçbir zaman sıkıntı yaşamazsınız.
Yiyecek olarak alabalığı çok meşhurdur. Bunun yanında lüfer, istavrit ve palamut gibi balıklar yiyerek, İğneada’nın nimetlerinden faydalanabilirsiniz. Ayrıca İğneada’nın denizine bakan kısmında en tepede bir deniz feneri bulunur. Deniz fenerine çıkarken çok sıkıntı yaşayıp, yorulsanız bile, o muhteşem yere ulaştığında buna değdiğini görürsünüz. Yeşilliklere uzanıp, deniz fenerinin altında masmavi denizi seyretmeye doyamazsınız. Hayatınıza yeni bir bakış açısı getiren bu manzara karşısında, hayatınızla ilgili yeni kararlar bile alırsınız.
O denli güzel bir manzaranın mutlaka görülmesi gerekir. İğneada’ya giden birinin mutlaka Limanköy’e de uğraması gerekir. Limanköy Milli Parkı’na bir gezi düzenleyip, her adımda yeni keşifler yapabilirsiniz. İğne ada son zamanlarda nükleer santral tehdidiyle yüz yüze kalmıştır.
Fakat zamanında burada yaşayan insanların baskıları nedeni ile, bu istek geriye çekilse de hala gündemde olan termik santral bu harika doğayı mahvedecek gibi duruyor. Eskiden öğretmenler için kurulan çadır kampları şuan yapılmamaktadır.
Fakat bir insanlık görevi olarak, eskiden orada yaşamış ve şuan yaşayan insanlar, bir araya gelerek nükleer santral kurulumunun önüne geçerek vefa borçlarını ödemişlerdir. Bozulmayan bir doğa alanını görmek için, vakit kaybetmeden İğneada yollarına düşmek için hala geç kalmış sayılmazsınız.
Longoz ormanları çok meşhur olan yere yapılan yolculuk sırasında, yol boyunca size eşlik eden sık ağaçları ile birlikte nasıl bittiğini anlamazsınız bile. Kuşların cıvıltısı ve ormanın yeşilliği sayesinde, tatlı bir tatil başlangıcı yaptığınızın farkına varırsınız.
Fakat yollarında dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Yolları bozuk olduğu için fazla hız yapmak, sakıncalı olacaktır. Hem arabanızı yavaşca sürebilir, hem de geçtiğiniz yolların doya doya tadını çıkarabilirsiniz. İğneada’nın Beğendik köyü de görülmesi gereken yerlerdendir. Kumsalında incecik kumlar bulunur.
Beğendik sahilinde denize girilmeden dönülmemelidir. İğneada’nın yerli halkının çoğu pansiyon işletmeciliği yapar. Turistik açıdan değere sahip olduğu için, hemen hemen her ev pansiyon işletmeciliğine başlamıştır. Kalacak yer bulmak hiçbir zaman sıkıntı yaşamazsınız.
Yiyecek olarak alabalığı çok meşhurdur. Bunun yanında lüfer, istavrit ve palamut gibi balıklar yiyerek, İğneada’nın nimetlerinden faydalanabilirsiniz. Ayrıca İğneada’nın denizine bakan kısmında en tepede bir deniz feneri bulunur. Deniz fenerine çıkarken çok sıkıntı yaşayıp, yorulsanız bile, o muhteşem yere ulaştığında buna değdiğini görürsünüz. Yeşilliklere uzanıp, deniz fenerinin altında masmavi denizi seyretmeye doyamazsınız. Hayatınıza yeni bir bakış açısı getiren bu manzara karşısında, hayatınızla ilgili yeni kararlar bile alırsınız.
O denli güzel bir manzaranın mutlaka görülmesi gerekir. İğneada’ya giden birinin mutlaka Limanköy’e de uğraması gerekir. Limanköy Milli Parkı’na bir gezi düzenleyip, her adımda yeni keşifler yapabilirsiniz. İğne ada son zamanlarda nükleer santral tehdidiyle yüz yüze kalmıştır.
Fakat zamanında burada yaşayan insanların baskıları nedeni ile, bu istek geriye çekilse de hala gündemde olan termik santral bu harika doğayı mahvedecek gibi duruyor. Eskiden öğretmenler için kurulan çadır kampları şuan yapılmamaktadır.
Fakat bir insanlık görevi olarak, eskiden orada yaşamış ve şuan yaşayan insanlar, bir araya gelerek nükleer santral kurulumunun önüne geçerek vefa borçlarını ödemişlerdir. Bozulmayan bir doğa alanını görmek için, vakit kaybetmeden İğneada yollarına düşmek için hala geç kalmış sayılmazsınız.
Polonezköy
İstanbul’un Beykoz ilçesine bağlı bir köy olan Polonezköy şehirden yaklaşık 1
saat uzaklıktadır. Polonezköy ismini, içerisinde yaşayan Polonyalı halkından
alır.
Eski adı Adampol olan bu yeşil cennet, insanlara hafta sonunda piknik imkanı sağlar. İstanbul’dan gelen halk, hafta sonları kafa dinlemek ve yeşillikler içinde ruhunu dinlendirmek için burayı tercih etmektedir. Polonezköy’de yaklaşık 5 kilometre yürüyüş parkuru bulunur.
En sonunda ise hayvanat bahçesi vardır. Burada binicilik dersleri verilmektedir. İstanbul’dan gelen turistler, çeşitli aktivitelere katılarak günün yorgunluğunu üzerlerinden atmaya çalışırlar. Bu cennet köşesinde Haziran ayında kiraz festivalleri de düzenlenmektedir.
Hafta sonlarında kahvaltı yapılacak yer listelerinin başında gelen Polonezköy’de yemyeşil ağaçlarla kaplı ormanında mangal keyfi yapmak, insanların en büyük keyfidir. Mangal yapıldıktan sonra, spor amaçlı yürüyüş parkuruna çıkılır. Polenezköy’ün yaşayan halkı çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Fakat son zamanlarda, insanların yoğun ilgisi nedeni ile pansiyon işletmeciliğine yönelmişlerdir.
Mangal keyfi dışında kendinize restoranlarda da yemek için çeşitli alternatifler bulabilirsiniz. Polonezköy’de konaklamak için büyüklü küçüklü pansiyonlar vardır. Her keseye hitap eden pansiyonları ile rahat bir hafta sonu tatili yaparsınız.
İstanbul’a ait bir yer olduğunu idrak etmekte oldukça güçlük çekersiniz. Çünkü karmaşa ve trafikten uzak Polonezköy, ruhunuzu okşar. Bu denli sessizliği rağmen asla canınız sıkılmaz. Ormanında çeşitli hayvanlar görüp, şaşırabilirsiniz.
Sonbaharda fotoğraf makinesini alıp gitmenizde fayda vardır. Yeşil ve sarının uyumunu fotoğraflamak güzel bir hobi için, size muhteşem pozlar sunar. Doğanın içindeki bu eşsiz cennet köşesine, kendi arabanızla gitmeniz önerilir. Yolları biraz virajlı olduğundan, dilediğiniz gibi ilerlemek size daha fazla zevk verecektir. Eğer Polonezköy’e toplu taşıma araçlarıyla gitmek isteyenler için böyle bir imkan bulunmamaktadır. Yemyeşil ağaçlarının altında, hamakta sallanmadan dönmeyin. Kuş sesleri eşliğinde gözlerinizi kapatarak hamak keyfi yapmak, size inanılmaz huzur verir.
Biraz da olsa ruhunuzu düşünüyorsanız Polonezköy’ü mutlaka ziyaret etmelisiniz. Köylüleri ile iç içe kahvaltı yapmak ve sohbetlerine eşlik etmek, size bir daha gelme hissi yaratacaktır.
Eski adı Adampol olan bu yeşil cennet, insanlara hafta sonunda piknik imkanı sağlar. İstanbul’dan gelen halk, hafta sonları kafa dinlemek ve yeşillikler içinde ruhunu dinlendirmek için burayı tercih etmektedir. Polonezköy’de yaklaşık 5 kilometre yürüyüş parkuru bulunur.
En sonunda ise hayvanat bahçesi vardır. Burada binicilik dersleri verilmektedir. İstanbul’dan gelen turistler, çeşitli aktivitelere katılarak günün yorgunluğunu üzerlerinden atmaya çalışırlar. Bu cennet köşesinde Haziran ayında kiraz festivalleri de düzenlenmektedir.
Hafta sonlarında kahvaltı yapılacak yer listelerinin başında gelen Polonezköy’de yemyeşil ağaçlarla kaplı ormanında mangal keyfi yapmak, insanların en büyük keyfidir. Mangal yapıldıktan sonra, spor amaçlı yürüyüş parkuruna çıkılır. Polenezköy’ün yaşayan halkı çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmaktadır. Fakat son zamanlarda, insanların yoğun ilgisi nedeni ile pansiyon işletmeciliğine yönelmişlerdir.
Mangal keyfi dışında kendinize restoranlarda da yemek için çeşitli alternatifler bulabilirsiniz. Polonezköy’de konaklamak için büyüklü küçüklü pansiyonlar vardır. Her keseye hitap eden pansiyonları ile rahat bir hafta sonu tatili yaparsınız.
İstanbul’a ait bir yer olduğunu idrak etmekte oldukça güçlük çekersiniz. Çünkü karmaşa ve trafikten uzak Polonezköy, ruhunuzu okşar. Bu denli sessizliği rağmen asla canınız sıkılmaz. Ormanında çeşitli hayvanlar görüp, şaşırabilirsiniz.
Sonbaharda fotoğraf makinesini alıp gitmenizde fayda vardır. Yeşil ve sarının uyumunu fotoğraflamak güzel bir hobi için, size muhteşem pozlar sunar. Doğanın içindeki bu eşsiz cennet köşesine, kendi arabanızla gitmeniz önerilir. Yolları biraz virajlı olduğundan, dilediğiniz gibi ilerlemek size daha fazla zevk verecektir. Eğer Polonezköy’e toplu taşıma araçlarıyla gitmek isteyenler için böyle bir imkan bulunmamaktadır. Yemyeşil ağaçlarının altında, hamakta sallanmadan dönmeyin. Kuş sesleri eşliğinde gözlerinizi kapatarak hamak keyfi yapmak, size inanılmaz huzur verir.
Biraz da olsa ruhunuzu düşünüyorsanız Polonezköy’ü mutlaka ziyaret etmelisiniz. Köylüleri ile iç içe kahvaltı yapmak ve sohbetlerine eşlik etmek, size bir daha gelme hissi yaratacaktır.
Maslak Kasrı
İstanbul’un Sarıyer ilçesi sınırları içinde Maslak semtinden
Sarıyer tarafına gidiş yönündeki yolun sağ tarafında yer alan Maslak Kasrı,
İstanbullular için kahvaltı yapılabilecek dinlenme mekanı olarak öne
çıkmaktadır.
Çadır Köşkü, Mabeyn-i Hümayun,
Kasr-ı Hümayun, Paşalar Dairesi ve limonluk bölümlerinden oluşan Maslak
Kasrı’nda Osmanlı padişahı Abdülhamit tuğralarına rastlamak mümkündür. 170
dönüm üzerine kurulu olan çevresi gür ormanlarla kaplı olan Maslak Kasrı,
şehrin gürültüsünden izole olmuştur.
İstanbul’daki iş Dünya’sının
merkezlerinden biri olan dev plazaların bulunduğu Maslak’ta bulunan bu tarihi
alan, iş stresinden kaçış yer olarak da kullanılmaktadır. İçerisinde çok
çeşitli ağaçlara rastlayabileceğiniz yerde uygun fiyat karşılığında brunch keyfi
yapabilirsiniz. Maslak Kasrı’na gitmek için özel araçlarınızla Levent’ten
Maslak istikametine doğru gittikten sonra Atatürk Oto Sanayi Kavşağı’ndan düz
devam edip Parkorman'a gelmeden ilk sağda bulunan yere girmelisiniz.
Taksim’den Hacıosman’a kadar
ilerleyen metroya binerek Atatürk Oto Sanayi durağında inip 50 metre
uzaklıktaki Maslak Kasrı’na ulaşmanız mümkün. Bunun yanında Beşiktaş ve
Zincirlikuyu Metrobüs durağı yönünden geçen 29D, 25T, 29C numaralı İETT
otobüsleriyle yine aynı durakta inerek gidebilirsiniz.
Bozcaada
Bozcaada, Çanakkale’nin bir ilçesi olup, Türkiye’nin üçüncü
büyük adasıdır. Ege’nin adeta incisi olan Bozcaada’nın rengi karşıdan boz
gözükür.
Karşıdan görüldüğünde size çok ufak bir ada izlenimi verebilir. Fakat
bu durum tamamen bir yanılgıdır. Bozcaada’da o kadar çok yapacak şey vardır ki,
hafta sonu yapacağınız bir gezi bile yeterli olmaz. Ada, üzüm bağları ve
şaraplarıyla çok meşhurdur. Yol boyu üzüm bağlarına rastlarsınız. Çeşit çeşit
şarapları tatmak ayrı bir zevk verir insana.
Her sene bağ bozumu şenlikleri
yapılır. Adanın içerisinde, Rum ve Türkler bir arada yaşarlar. Evlerin çoğu
beyaz ya da mavi boyalıdır. Kendinizi hayal dünyasında sanacak kadar güzeldir
sokakları. Arnavut kaldırımları ile meşhur sokaklarında yürümek ayrı bir
zevkdir. Yazın ortasında asla terlemezsiniz.
Bozcaada yaz mevsiminde bile serin
veya ılıktır. Gelen tatilciler genelde İstanbul ve Çanakkale dolaylarından
gelirler. Bozcaada elektriğinin çoğu burada bulunan rüzgar güllerinden
sağlanır. Rüzgar güllerine bakılarak güneşin batışını seyretmek müthiş
zevklidir. Ellerine şarap kadehi alıp, her gün bu manzarayı seyretmek için
gelen onlarca turist bulunur. Ayrıca görülmesi gereken en güzel yerlerden
biride Bozcaada kalesidir.
Bu kaleyi gezmek ve denizin güzelliğini bu kaleden
seyretmek doyumsuz gelir insana. Yakınında bulunan Gökçeada gibi senizi genelde soğuk ve serindir. Meşhur
sahilleri; ayazma plajı, akvaryum plajı, habbele plajı, geyikli sahilidir.
Ayazma plajının sahili eşsizdir. İncecik kumu ve dibi görülebilen bir suyu
bulunur. Burada her gün denize giren insan güne dinç başlar. Bozca ada balık
restoranları ile çok ünlüdür.
Deniz kenarında bir lokantaya girip balık ve rakı
eşliğinde günü uğurlayabilirsiniz. Bozcada’da domates reçeli de adaya özel
muhakkak tadılması gereken lezzetlerden. Bozcaada’ ya özgü bu lezzetin başka
hiçbir yerde benzeri bulunmaz. Bozcaada’ya ulaşmak için Çanakkale ilinin
merkezinden 1 saat süren gemilerle veya
Çanakkale’nin ilçesi olan Ezine’nin Geyikli Beldesi’nden 30 dakika süren
gemileri kullanabilirsiniz.
Şile
Şile İstanbul’un Anadolu yakasında
Karadeniz ve Kocaeli’ne komşu bir ilçesidir. Son zamanlarda hızlı ilerleyişi
ile, özelliklede İstanbullu yerli turistlerin uğrak yeri olmuştur.
İstanbul’a şehir merkezine 60 km uzaklıktadır. İstanbul’dan Şile’ye ulaşmak son derece kolaydır. Üsküdar Harem’den kalkan 139 numaralı halk otobüsleri sizi Şile’ye ulaştırır. Tepeüstü’nden hareket eden 139T numaralı otobüslerle de Şile’ye ulaşmak mümkündür. Ağva tarafından da Şile'ye yarım saatte ulaşabilirsiniz.
Şile, en çok şile bezi ile ünlüdür. Şile bezi yapım aşamasında sahile serilir. Sahil rüzgarı ile birlikte kurumaya bırakılır. Bir rivayete göre Şile’den esen rüzgarın bu bezleri o şekle soktuğu söylenir. Özelliklede Şile bezi üzerine yapılan el emeği dokumalar çok değerlidir. Bu yüzden biraz pahalı olsa da, yaz günleri bedeninizi asla terletmez. Bunun yanında Şile sahili dünyada en uzun ikinci sahile sahip olması ile ünlüdür.
Aynı zamanda Şile Feneri’de bu ünvana sahiptir. Şile’nin sahilinde yürüyüş yaparak stres atabilir ya da güneşlenebilirsiniz. Özellikle sıcak yaz aylarında serinlemek için günübirlik tercih edilecek, insanların plajların akın ettiği yer olan Şile'de denize girilecek en çok tercih edilen yerlerden biride Ağlayan Kaya’dır. Denizi çok hırçın olduğundan muhakkak dikkatli bir şekilde davranılmalıdır. Denizin bazı yerlerinde ani derinliklere rastlanır.
Şile’deki diğer plajlara örnek olarak Kumbaba Plajı, Uzunkum Plajı diğer adıyla Aqua Beach Club ve Ayazma Plajı verilebilir. Acıktığımızda Şilede ne yiyebiliriz diye düşünmeye hiç gerek duyulmaz. Denizi olan yerde her türlü balığı yiyerek karnınızı doyurabilirsiniz. Şile’nin görülmesi gereken yerlerinden olan Şile Feneri’ne akşam gidildiğinde sizi adeta büyüler.
Parlak ışıklar saçan fenerin altında, denizin sesiyle birlikte bir bütün olur, saatler nasıl geçer hissetmezsiniz. Bütün gece denizi seyreder ve fenerin etkisi ile derin hayallere dalarsınız. Şile feneri aynı zamanda Türkiye’nin en büyük feneridir. Şile halkı geçimini pansiyon ve hotel işletmeciliğinden sağlar. Ayrıca balıkçılık da Şile’de bol miktarda yapılan bir iş koludur. Turizm işletmeciliğinin önem kazanmasındaki faktör İstanbul’a yakın olmasıdır. Şile’de bulunan Kavala Parkı da oldukça meşhurdur.
Deniz fenerinden yayılan ışıklar eşliğinde kavala parkında yorgunluk atmak tatilcileri oldukça cezp eder. Kısacası Şile’nin her türden tatil anlayışına sahip insanlar için, ayrı bir köşesi vardır. Bu köşelerden birinde sizde huzurla dinlenmek isterseniz Şile’yi tercih edebilirsiniz.
İstanbul’a şehir merkezine 60 km uzaklıktadır. İstanbul’dan Şile’ye ulaşmak son derece kolaydır. Üsküdar Harem’den kalkan 139 numaralı halk otobüsleri sizi Şile’ye ulaştırır. Tepeüstü’nden hareket eden 139T numaralı otobüslerle de Şile’ye ulaşmak mümkündür. Ağva tarafından da Şile'ye yarım saatte ulaşabilirsiniz.
Şile, en çok şile bezi ile ünlüdür. Şile bezi yapım aşamasında sahile serilir. Sahil rüzgarı ile birlikte kurumaya bırakılır. Bir rivayete göre Şile’den esen rüzgarın bu bezleri o şekle soktuğu söylenir. Özelliklede Şile bezi üzerine yapılan el emeği dokumalar çok değerlidir. Bu yüzden biraz pahalı olsa da, yaz günleri bedeninizi asla terletmez. Bunun yanında Şile sahili dünyada en uzun ikinci sahile sahip olması ile ünlüdür.
Aynı zamanda Şile Feneri’de bu ünvana sahiptir. Şile’nin sahilinde yürüyüş yaparak stres atabilir ya da güneşlenebilirsiniz. Özellikle sıcak yaz aylarında serinlemek için günübirlik tercih edilecek, insanların plajların akın ettiği yer olan Şile'de denize girilecek en çok tercih edilen yerlerden biride Ağlayan Kaya’dır. Denizi çok hırçın olduğundan muhakkak dikkatli bir şekilde davranılmalıdır. Denizin bazı yerlerinde ani derinliklere rastlanır.
Şile’deki diğer plajlara örnek olarak Kumbaba Plajı, Uzunkum Plajı diğer adıyla Aqua Beach Club ve Ayazma Plajı verilebilir. Acıktığımızda Şilede ne yiyebiliriz diye düşünmeye hiç gerek duyulmaz. Denizi olan yerde her türlü balığı yiyerek karnınızı doyurabilirsiniz. Şile’nin görülmesi gereken yerlerinden olan Şile Feneri’ne akşam gidildiğinde sizi adeta büyüler.
Parlak ışıklar saçan fenerin altında, denizin sesiyle birlikte bir bütün olur, saatler nasıl geçer hissetmezsiniz. Bütün gece denizi seyreder ve fenerin etkisi ile derin hayallere dalarsınız. Şile feneri aynı zamanda Türkiye’nin en büyük feneridir. Şile halkı geçimini pansiyon ve hotel işletmeciliğinden sağlar. Ayrıca balıkçılık da Şile’de bol miktarda yapılan bir iş koludur. Turizm işletmeciliğinin önem kazanmasındaki faktör İstanbul’a yakın olmasıdır. Şile’de bulunan Kavala Parkı da oldukça meşhurdur.
Deniz fenerinden yayılan ışıklar eşliğinde kavala parkında yorgunluk atmak tatilcileri oldukça cezp eder. Kısacası Şile’nin her türden tatil anlayışına sahip insanlar için, ayrı bir köşesi vardır. Bu köşelerden birinde sizde huzurla dinlenmek isterseniz Şile’yi tercih edebilirsiniz.
Gökçeada
Gökçeada, Çanakkale’nin Ege Denizi’nde bulunan adalardan ve
ilçelerinden biridir. Ege denizinin kuzey batısında bulunur.
Gökçeada tam bir
tatil yöresidir. Hemen hemen her türlü su sporu yapılır. Özelliklede rüzgar
sörfü ve serbest dalış sporlarıyla genç nüfusun dikkatini çekmektedir.
Gökçeada’ya ulaşım, İstanbul’dan oldukça kolaydır. Araçla Kabatepe limanına
gidilip, oradan feribota binilerek 1 saat içerisinde Gökçeada’ya ulaşılır.
Gökçeada zamanında birçok devlete kucak açmış tarihi bir beldedir. Grek
kültüründen izler taşır. Hatta bazı köylerinde hala Rumlar bulunmaktadır.
Türklerle bir arada uyum içerisinde yaşayan Rumların buradaki taşınmaz mülkleri
bulup, Gökçeada eski Rum evleriyle de dikkat çekerler. Manastır ve kiliseleri
de bu tarihi yapıların içerisinde yer alır. Gökçeada’yı bir gün içerisinde
bisikletle gezebilirsiniz.
Birçok bisiklet kiralayacak yer bulunurken,
kiralayabileceğiniz motosikletle de Gökçeada’da keşfe çıkabilirsiniz.
Yollarında gezerken her yerde çeşme görebilirsiniz. Bu çeşmelerden su içip,
tarihi güzellikleri izlemeye devam edebilirsiniz. İrili ufaklı birçok köyü
bulunan Gökçeada, bazı köyleri ile daha fazla öne çıkar.
Bademli köyü muhteşem
manzarasıyla adeta sizi kendine hayran bırakır. Köyün içinde bulunan çınar
ağacına sırtınızı dayayıp bütün dünya ile iletişiminizi kesersiniz. Zeytinli
köyü de bu güne kadar güzel bir şekilde korunmuş köylerinden biridir.
Gökçeada’da bulunan Tuz gölünün içinde çamur banyosu yaparak, rahatlamış bir
beden ile karnınızın ne kadar acıktığını fark edersiniz. Gökçeada bu durumda
size birçok alternatif sunar.
Çeşitli balıkların geçiş noktası olduğu için,
çoğu balığın tadına bakabilirsiniz. Gökçe Ada'nın özelliklede kaya levreği çok meşhurdur.
Mercan, istavrit ve kefal gibi, birçok türün bir arada bulunabileceği bir balık
cennetidir. Halkı balıkçılıkla uğraşırken, aynı zamanda üzüm yetiştiriciliği
büyük önem taşır.
Şarap ve pekmez yapımında önemli bir yeri olan Gökçeada üzümü
oldukça lezzetlidir. Efibadem kurabiyesi ve karadut dondurması da tadılmadan
dönülmemesi gereken lezzetlerdendir. Bir çok av hayvanını da bünyesinde
bulunduran Gökçeada, av sezonlarıyla da avcılara avlanma imkanı tanır.
Gökçeada’nın
tarihi ve sosyal konumu gün geçtikçe birçok turist çekmektedir. Komşusu olan Bozcaada gibi fırsat
bulduğunuz an gidip muhakkak görmeniz gereken yerlerden. Sizde Gökçeada’nın güzelliklerini
keşfedin.